BABA ÖLMEDEN MALINI İSTEDİĞİ ÇOCUĞUNA BIRAKABİLİR Mİ? BABA SAĞ İKEN MAL KAÇIRMA NASIL ENGELLENİR?
Baba Ölmeden Malını İstediği Çocuğuna Bırakabilir Mi?
Baba sağ iken mal kaçırma, başka bir ifade ile babanın malını ölmeden istediği çocuğuna bırakması durumu miras hukuku bakımından oldukça sık karşılaşılan ve aile içinde ciddi anlaşmazlıklara neden olan bir durumdur. Öncelikle bilinmesi gerekir ki, birey malvarlığı üzerinde yaşarken tam tasarruf yetkisine sahiptir.
Başka bir ifadeyle bir baba, sağlığında sahip olduğu taşınmazları veya diğer malvarlıklarını, dilediği kişiye bağışlayabilir, satabilir ya da devredebilir. Hukuken, çocukları dahil olmak üzere herhangi bir kimsenin bu tasarrufa doğrudan müdahale etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, babanın sağ iken mal devretmesi, mirastan mal kaçırma amacı taşısa dahi, sırf bu sebeple yargı yoluyla engellenemez.
Baba Sağ İken Mal Kaçırma Nasıl Engellenir?
Baba sağ iken mal kaçırmanın tek istisnası vardır. Bu, babanın malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunamayacak ölçüde zihinsel bir rahatsızlığının bulunması durumudur. Eğer baba akıl hastalığı, bunama (demans), alzheimer gibi zihinsel melekelerini önemli ölçüde zayıflatan bir sağlık sorununa sahipse, bu durumda artık malvarlığı üzerinden tek başına tasarrufta bulunamaz.
Böyle bir durumda, başta eşi ve çocukları olmak üzere yakınları tarafından Sulh Hukuk Mahkemesi’ne başvurularak, babanın kısıtlanması ve kendisine vasi atanması talep edilebilir. Mahkeme, babanın fiil ehliyetini ve ayırt etme gücünü uzman hekim raporlarıyla değerlendirir. Eğer kişinin kendi malını yönetemeyecek durumda olduğuna karar verilirse, mahkeme tarafından atanacak vasi, bundan sonraki malvarlığı işlemlerinde söz sahibi olur.
Sonuç olarak, baba sağken mal kaçırmayı önlemenin tek hukuki yolu, onun fiil ehliyetini kaybettiğinin tespiti ve yasal olarak kısıtlanmasıdır. Aksi halde, sağlıklı ve fiil ehliyetine sahip bir bireyin sağ iken yaptığı mal devrine müdahale edilmesi mümkün değildir. Bu tür işlemler ancak ölümünden sonra muvazaa iddiası ile ‘muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davası‘na konusu edilebilir.
Baba Ölünce Miras Nasıl Bölünür? Saklı Pay Ne Demektir?
Baba öldüğünde miras, Türk Medeni Kanunu’na göre yasal mirasçılar arasında belirli oranlara göre paylaşılır. Öncelikle, babanın eşinin sağ olması halinde, sağ kalan eş yasal mirasçıdır ve mirastan, altsoy ile birlikte olması durumunda %25 oranında, altsoy yoksa anne-baba ile birlikte ise %50 oranında pay alır.
Çocukları (altsoy) ise, mirasın kalan kısmını eşit şekilde paylaşır; örneğin iki çocuk varsa, sağ kalan eşin payı (%25) çıkarıldıktan sonra kalan miras (%75) yarı yarıya çocuklara bölünür. Eğer ölen kişinin çocuğu hayatta değilse, onun altsoyu (torun) miras hakkını devralır. Mirasçılar sadece taşınmazları değil, banka mevduatları, alacaklar ve borçları da paylaşırlar.
Mirasın paylaşımı resmi olarak yapılmak isteniyorsa, mirasçılar aralarında anlaşarak noterde miras taksim sözleşmesi düzenleyebilir veya anlaşamazlarsa mahkemeye başvurarak mirasın ortaklığının giderilmesi (izale-i şuyu) davası açabilirler. Ayrıca, ölenin borçları da mirasla birlikte mirasçılara geçtiğinden, mirasçılar istemeleri hâlinde mirası reddetme hakkına (vefat tarihinden itibaren 90 gün içinde) sahiptir. Mirasın paylaşımı sırasında saklı pay kurallarına ve varsa vasiyetname içeriğine de dikkat edilmelidir.
Eğer malvarlığı devri muvazalı değil ancak saklı payı ihlal ediyorsa bu durumda tenkis davası açılması mümkündür. Öncelikle bu hususun anlaşılabilmesi için saklı pay kavramından bahsedilmesi gerekmektedir.
Türk Medeni Kanunu’nun 505 ve devamı maddelerine göre, saklı pay, mirasçının mirastan mutlak olarak alması gereken ve miras bırakanın tasarruf edemeyeceği paydır. Miras bırakan, malvarlığının sadece saklı pay dışında kalan kısmı üzerinde serbestçe tasarruf edebilir.
Saklı pay sahipleri kimlerdir? – Altsoy (çocuklar, torunlar) her türlü hısımlıkla altsoydan gelen kişiler, alt soy yoksa anne ve baba, sağ kalan eş her durumda saklı payı vardır
Saklı Pay Oranları Nasıldır? – Altsoy (çocuklar) yasal miras payının ½’si, ana ve baba yasal miras payının ¼’ü, sağ kalan eş duruma göre değişmektedir. Buna göre sağ kalan eş altsoy ile birlikte mirasçıyla yasal miras payının 1/4’ü, murisin anne-babası ile birlikte mirasçıysa yasal miras payının 1/2’si, tek başına mirasçıysa miras payının tamamı saklı paydır.
ÖNEMLİ NOT: Kardeşlerin, anneanne, babaanne ve dedelerin saklı payı yoktur.
Baba Sağ İken Mal Kaçırırsa Ne Yapılmalıdır?
Baba ölmeden malını istediği çocuğuna saklı payı ihlal etmediği sürece bırakabilir. Bir örnek üzerinden açıklanırsa; bir baba 1 milyon TL’lik malvarlığını sadece bir çocuğuna bırakmak isterse diğer çocuğun yasal miras payı 500.000 TL’dir.
Bu payın 1/2’si olan 250.000 TL saklı paydır. Baba, sadece 750.000 TL üzerinde serbestçe tasarruf edebilir. Geriye kalan 250.000 TL için diğer çocuk tenkis davası açarak hakkını geri alabilir.
Tenkis davası; miras bırakanın yaptığı vasiyetname, bağış veya satış gibi tasarruflarla saklı paylı mirasçıların miras haklarının ihlal edilmesi halinde açılan, bu tasarrufların saklı pay sınırına indirilmesini ve mirasçının yasal hakkını geri almasını amaçlayan bir davadır. Türk Medeni Kanunu’na göre altsoy (çocuklar), anne-baba ve sağ kalan eş gibi saklı pay sahibi mirasçılar, miras bırakanın ölümünden sonra, saklı paylarını zedeleyen işlemlere karşı tenkis talebinde bulunabilir.
Bu dava ile mahkeme, saklı payı aşan kısmı geçersiz sayarak, ilgili malvarlığı değerinin mirasçıya iadesine karar vermektedir. Tenkis davası, ihlalin ve tasarrufun öğrenilmesinden itibaren bir yıl, her durumda mirasın açılmasından itibaren on yıl içinde açılmalıdır.
Saklı payı ihlal edilen mirasçılar, tenkis davası açabilir (TMK m.560).
Bu dava ile miras bırakanın yaptığı bağış, satış ya da vasiyetname kısmen geçersiz hale getirilir.
Saklı payı ihlal edilen mirasçı, ihlali öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl, her hâlükârda ölümden itibaren 10 yıl içinde dava açmalıdır.
Mirastan Mal Kaçırma Zamanaşımı Nedir?
Mirastan mal kaçırma durumunda, mirasçıların başvurabileceği başlıca iki dava türü vardır: 1-Muris muvazaası sebebiyle tapu iptal ve tescil davası ile 2-Tenkis davası.
Bu iki dava hem hukuki nitelikleri hem de zamanaşımı süreleri bakımından birbirinden farklıdır. Muris muvazaası sebebiyle açılan tapu iptal ve tescil davası, miras bırakanın gerçekte bağış niteliği taşıyan bir taşınmaz devrini, görünüşte satış gibi göstererek diğer mirasçılardan mal kaçırması durumunda gündeme gelir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre bu tür davalar, herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi değildir. Bu nedenle mirasçılar, miras bırakanın ölümünden sonra, muvazaalı işlem nedeniyle her zaman dava açabilir.
Buna karşılık, tenkis davası, miras bırakanın yaptığı bağışlar veya vasiyetlerle saklı payı ihlal edilen mirasçıların yasal paylarını geri alabilmek için açtığı davadır. Tenkis davasında ise zamanaşımı süresi uygulanır. Türk Medeni Kanunu’nun 571. maddesine göre, saklı pay sahibi mirasçı, tenkis talebini tasarrufu ve ihlali öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde ileri sürmelidir. Her hâlükârda, miras bırakanın ölümünden itibaren 10 yıl geçmekle dava açma hakkı sona erer. Bu nedenle tenkis davalarında sürelerin dikkatle takip edilmesi gerekir.
Sonuç olarak, muris muvazaasına dayalı davalarda zamanaşımı bulunmazken, tenkis davaları hem öğrenme tarihine hem de mirasın açılma tarihine bağlı olarak kesin sürelerle sınırlıdır. Mirasçılar, hak kaybı yaşamamak için her iki dava türünün niteliğini iyi bilmeli ve süreci doğru yönetmelidir.
Miras Davalarında Avukat Tutulması Zorunlu Mudur?
Miras davalarında avukat tutulması zorunlu olmamakla birlikte, miras davalarının bir avukat aracılığıyla yürütülmesi, çoğu zaman hak kayıplarının önlenmesi açısından hayati öneme sahiptir. Miras davaları, çoğu zaman teknik bilgi ve mevzuat hâkimiyeti gerektiren karmaşık yargılamalardır.
Bu kapsamda özellikle muris muvazaası, tenkis davası, vasiyetnamenin iptali, mirasın reddi veya terekenin tespiti gibi davalarda, usul kurallarına uygun hareket edilmemesi, sürelerin kaçırılması veya eksik belge sunulması, davanın reddine ya da sair telafisi mümkün olmayacak hak kayıplarına yol açabilir.
Avukat, hem davanın başvuru aşamasında hem de yargılama sürecinde gerekli dilekçeleri usulüne uygun hazırlayarak, delillerin etkili sunulmasını sağlar ve müvekkilinin haklarını en etkin şekilde savunur.
Ayrıca, miras hukuku davaları çoğu zaman duygusal ve aile içi ilişkileri etkileyen nitelikte olduğundan, tarafların süreci profesyonel bir temsilci aracılığıyla yürütmesi, hem yargı sürecinin sağlıklı işlemesini hem de taraflar arasında oluşabilecek gerilimlerin azaltılmasını sağlar.
Özetle; miras davalarında avukat tutulması yasal zorunluluk olmasa da, sürecin doğru, hızlı ve hak kaybı yaşanmadan profesyonel şekilde takibi açısından tavsiye edilmektedir.